3 Mart 2018 Cumartesi

Afrin harekâtı neyin başlangıcı?





Afrin harekatı yüz yıldır yer yüzünde ve özellikle bölgemizde süren emperyalist zulmünün sona ermesinin işaret fişeği olacağa benziyor.
Bu harekatın yüz yıldır sömürü güçlerinin kurduğu düzenin sonunun başlangıcının fitilinin ateşi olmasını temenni ediyoruz…
Ne yazık ki İslam âlemi kelimenin tam manasıyla kan ağlıyor.
İster uzağımız isterse yakınımıza bakalım, Müslümanlar çoluk çocuk, büyük küçük savunmasız bu insanlar uluslar arası kurumları elinde bulunduranlar tarafından maksatlı olarak göz ardı ediliyor.
Akıl ve mantık almaz bahanelerle savunmasız insanların katline göz yumuluyor.
Rohinga’daki Müslümanlar yıllardır kendi topraklarından kovuluyor, yakılıyor, yıkılıyor.
Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Yemen’de uzun yıllardır insanlık dramı yaşanıyor.
Bu ülkelerde bir nevi Müslümanlara yönelik sistematik bir soykırım uygulanıyor.
Söz konusu ülkelerde bu ortamı hazırlayan ve sömürü güçlerine bir nevi fırsat tanıyan yine bu ülkelerin sözde yöneticileri olmuştur.
Maalesef emperyalistlerin hain planlarını sezememiş zamanında gerekli değişim ve dönüşümü yaparak bu sömürü düzeninin hain planlarının önüne geçememişler.
Küresel Sömürü düzeni maalesef İslam ülkelerinde demokrasiyi istemiyor.
İstemiyor ki millet iradesi bu ülkelerin yönetimine hakim olmasın.
Mısır gibi, Suriye gibi kendilerine el pençe duracak kukla yönetimler istiyorlar.
Bu kukla yöneticiler kendi elleriyle de kendi insanlarını acımasız bir şekilde katletsinler.
İstiyorlar ki bu ülkeler kalkınmasın, bu ülkeler sömürü dünyasına boyun eğsin.
Bunlar Müslüman ülkelerle barış içinde ilişkilerini sürdürme erdemini gösteremiyorlar.
Bu zulme dur demek ise ancak güçlü, kararlı bir İslam ülkesi ile olur.
İşte ülkemiz Cihan devleti Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi ve torunları olarak bu önemli görevi üstlenmiş bulunuyor.
Ülkemiz yeryüzündeki bütün mazlum ve mağdurların sesi olma görev ve sorumluluğunu sürdürüyor.
Afrin harekâtını gereksiz gören bir avuç kendini bilmez, bu hayati öneme emperyalist uşaklarına ve onlar adına telef olmayı göze alan terör gruplarıyla yapılan mücadeleyi gereksiz görüyor.
“Askerlerimiz şehit olurken Suriyelileri ülkemizde besliyormuşuz” hedef saptırma ustalığını göstermeye çalışıyorlar.
Bunlar zannediyorlar ki yazdılar mı akan sular durur.
Bunlar zannediyorlar ki “biz yazarsak neler olmaz ki.”
Bunlar artık kendilerinin ne kadar kof düşünce ve fikirlere sahip olduklarını anlayamamışlar.
Bunlar zannediyorlar ki “kalemimizi bir oynatışla bütün ülkeyi istediğimiz şekilde yönlendiririz.”
Bunlar zannediyorlar ki basın denilen güçle “hain emellerimize erişiriz.”
Ne demek ;“Suriyeliler dururken bizim askerlerimiz şehit oluyor.”
Öncelikle bu kafa şehitlik makamının ne olduğunu bilmiyor.
Özgür Suriye Ordusu bu terörist gruplarla çarpışmıyor mu?
Bunlar rakamlara göre daha fazla şehit vermişler.
Bunu görmeyip de istismar yolunu seçenler, aynı zamanda şehitlerimizi ve yakınlarını istismar etmektir.
Şehitlik her Müslüman’ın kızıl elmasıdır.
Beş vakit namazda yaptığımız dualarda, her Müslüman şehit olarak ölmek ister ki, şehitlik makamların en yücesidir. 
Peygamber Efendimize komşu olmaktır.
Ama şehitlik kelimesini ağzına alan bu güruh bunları nerden bilecek.
Onun vazifesi emperyalistlere uşaklık yapmak.
Onun vazifesi meseleleri ancak taş içindeki böcek misali gibi görebilmek.
Onun vazifesi bir avuç azınlık dahi denilemeyecek kesime hizmet etmek.
Bunu yaparken de kendisinin ne kadar bilgili ve basiret sahibi olduğunu sözde izhar etmek.
Hani yazdığı zaman kendini allame sananlar var ya...
O devirler artık geride kaldı, bu ülkenin yerli ve milli değerlerinden haberi olmayanlara artık bu millet haklı olarak itibar etmiyor.
Çünkü bunların savundukları fikirler emperyalist uşaklığının ötesine geçmez.
Bu da fıtrat meselesi.
Keşke gerçekleri görebilecek bir akıl ve öngörüye sahip olabilseler.
Keşke at gözlüğünü çıkarıp bütün konuları aklıselim ve mantık çerçevesinde etraflıca değerlendirebilseler.

Dedik ya taş içindeki böcek…