Emperyalist güçlerin ülkemize değişmez ve şaşmaz bakışı
var.
Bizim ve bizim gibi ülkelerin ise onlara farklı bir
yaklaşımı var; iyi niyetli, hoşgörülü...
Evet bilinen bir gerçek var, o da emperyalist güçlerin
ülkemizi hiç rahat bırakmayacakları.
Bunların hain planlarının bitmez tükenmez türden
oluşu...
Birinde başarılı olmazlarsa hemen devreye bir başka
hain planı alabilecekleri!
Bir ülkede bunların hain planlarına piyon olacak
insan malzemesi çok olursa ve bunları bulmakta hiç sıkıntı çekmezlerse bu hain
güçler de işlerini kolaylıkla yapacaklarından endişe etmezler.
Ülkemiz aşağı yukarı iki asırdır emperyalist
güçlerin hedef tahtasına oturtulmuş.
İç ve dış hainler güruhu bu hedefi vurmakta zaman zaman ıskalasalar ne yazık ki çoğunlukla başarılı olduklarını görüyoruz.
Bu hain planın birinci safhası Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılması oldu.
İkinci safhası hemen uygulamaya alınmadı.
Dondurucuda bekletildi.
Çünkü Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığı zaman Sovyet
Rusya kurulmuş, uluslararası toplum 1949 yılında kurulan NATO devletleriyle bu insan
fıtratıyla bağdaşmayan yönetim sistemiyle mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Bu süre zarfında kısmi olarak dondurulmuş olan
ihanet planlarının blokun çökmesinin hemen akabinde başta ülkemiz olmak üzere bütün
İslam ülkelerini istikrarsızlaştırmak için hızlı bir şekilde uygulamaya alındığını görüyoruz.
Komünist Blok çökmeden önce ülkemizin demokrasi,
millet iradesi ve kalkınmasına vurulan en büyük darbelerden ilki 27 Mayıs 1960’ta
olmuştu.
Sonrasında ikinci büyük darbe 12 Eylül 1980 askeri
darbesiydi.
Daha sonra 28 Şubat 1997 yılında yapılan ve ismine
post-modern denilen darbeydi.
Ve en son 15 Temmuz 2016 yılında yapılmaya
çalışılan ve bugüne kadar yapılanların en ağırı ve en acımasızı; aynı zamanda
en gaddar olan darbe teşebbüsü idi!
Bu defa yapılmak istenen ihanetin en azılısına bu millet
artık yeter dedi!
Yeter artık emperyalist uşaklığına soyunduğunuz
dedi!
Yeter artık ülkemizi sömürü dünyasına peşkeş
çektiğiniz dedi!
O gecenin dehşeti henüz hatıralardan silinmedi.
Şehitlerimiz, gazilerimiz oldu fakat çok şükür vatansever
milletimiz ülkesini emperyalistlere teslim etmedi.
İçimizdeki satılmış emperyalist uşaklarına fırsat
vermedi.
Vermesine vermedi ama bu direniş emperyalist
uşaklarına çok dokundu.
O günden bu yana o hain emellerini
gerçekleştirememenin hasretiyle yanıp tutuşuyorlar.
Yine içerdeki hainleri kullanarak o mel'un
emellerini gerçekleştirememenin ızdırabını yaşıyorlar.
Ellerine hangi ihanet güruhunun tasmasını
geçirirlerse onu tedavüle sürüyorlar.
Bu ihanet güruhu; geçmişte üniversite öğrencilerini,
öğretim üyelerini, yargıyı velhasıl cübbesi olan her kesimi ve işçi kesimini
kullanmadı mı?
Bazı kavramları kendilerine kalkan yaparak ülkemiz
aleyhine kullanmadı mı?
Şimdi ise gazeteci kimliğini kullanmaya çalışıyorlar.
Dedik ya bunlar için piyon bulmak zor değil.
Nasıl oluyor bunca piyonu bulmak?
Bunca piyonun peydahlanması özgürlük, demokrasi,
hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü gibi kavramları hukuk sınırları içinde değil
de, istismar için açık kapı bırakılmasından ileri geliyor olmalı.
Bu kavramlar bu ülkenin menfaati için değil de ülke
düşmanlarının menfaati için kullanıldığı için…
Peki bunlar bizi hedef tahtalarına yerleştirirken
bizler ve bizim dışımızdaki İslam alemi neyi hedeflemiş?
Enerjilerini nelere harcamış, zamanlarını neyle
tüketmiş?
Bu bedbahtlık ve ihanet; zaman ve enerjiyi nasıl ve
nerede kullanma beceri ve şuurundan yoksun olmaktan ileri gelmiyor mu?
Bu soruların cevabına baktığımızda maalesef bizler de
bu emperyalist güçlerin hilelerine çok fazla muttali olamamış ve irade dışı da
olsa bir bakıma onların değirmenine sutaşıma işiyle uğraştırılmışız.
İşte emperyalist güçler bir toplumda bu boşluğu
gördüğü müddetçe ellerini yakamızdan çekmeyecektir.
Bir ülkenin, bir kurumun vazgeçilmez değerleri var; olmazsa olmazları var!
Bunlar benimsenmeden, korunmadan, saygı duyulmadan
bir toprak nasıl vatan olarak kalabilir?