Bölgemizde yaşadığımız
terör olaylarının başlangıcı bir bakıma Osmanlı İmparatorluğunu yıkılması ve
parçaları üzerine kurulmuş çok sayıda devletlerin meşruiyet temellerinin sağlam
olmaması ve sürekli kırılgan bir yapı üzerinde durmasından ileri geldiği
söylenebilir.
Bu hassas yapıyı
oluşturan ve bunu bugüne kadar kendi menfaatleri doğrultusunda kullananlar ise
dünya sömürü güçleri olmuş.
Neredeyse çeyrek asırdır
bölgemizde yaşanan istikrarsız yapı Irak’ın 2 ağustos 1990 yılında Kuveyt’i işgali
ile başladı. Dönemin devlet başkanı Saddam bu işgali kendi iradesiyle mi yaptı
üzerinde durulması gereken bir başka husus…
Sonrasında ABD
liderliğindeki dünya sömürü güçleri bölgeyi işgal için önemli bir gerekçe
buldu. Sömürü güçlerinin işgalinde bulunan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
derhal karar alarak bölgeye havadan ve karadan işgal hareketini başlattı.
Sömürü güçlerinin bu
hareketiyle bölge güvenliği ve istikrarı büyük yara aldı…
Sonrasında bölge ikinci
işgale oğul Bush döneminde kitle imha silahları ve 11 eylül saldırısı
bahanesiyle maruz kaldı.
17 Mart 2003 tarihinde Başkan
Bush, Saddam’a ültimatom veriyor; 48 saat içinde ya ülkeyi terk edeceksin veya
savaşla yüzleşeceksin tehdidini yapıyor.
19 Mart 2003 tarihinde sömürü
güçleri Bağdat’ı krüz füzeleri ve bombalarla vurmaya başlıyor...
Saddam bilindiği gibi
ülkesini tek adam ve dikta zihniyetiyle yöneten biriydi.
Fakat bu ABD ülkeyi işgal
ederken Irak'ı özgürleştirme vaadiyle de gelmişti. Dönemin Irak’ında demokrasi
yoktu, insan hakları ihlalleri vardıysa da Irak günümüzdekinden çok daha huzur
ve güven içindeydi.
Şimdiyse sömürü
güçlerinin kurdukları ve besledikleri bir terör yuvası haline gelmiş ve
arkasında yüzbinlerce insanın ölümüne, yine yüzbinlerce insanın sakat kalmasına
ve yüzbinlerce insanın ülkesini terk etmesine ortam hazırlanmış oldu.
Irak’ın o günkü
şartlarını günümüzün Suriye’siyle mukayese yapınca Bush’un Saddam’a verdiği ültimatom
gerekçesi Suriye’nin zalim liderine verilmesi gerekenin yanında çok hafif
kalır.
Saddam’a basit bir gerekçeyle verilen ültimatom 5 yıldır vahşet
sergileyen, sadece ülkesini değil tüm bölgeyi kana bulayan bu zalime aynı
ültimatom neden verilmiyor?
ABD bunu cevabını verebilir mi?
Bu ABD ve diğer dünya sömürü
güçlerinin açıkça terörü ve vahşeti desteklediklerinin net bir göstergesidir.
Suriye’deki vahşete
seyirci kalmakla yetinmeyip, hatta devamından yana olan süper sömürü güçleri bu
insanlık dışı ortamın devamını sağlamak için her türlü bahane ve hileye başvuruyorlar.
Bundan da anlaşılıyor ki,
hedef Suriye’de vahşetin sürmesi, bunun açık bir şekilde ülkemize sıçramasıdır. Başından
beri hedefin ülkemiz olduğu bellidir.
Bir kez daha
anlaşılmıştır ki ABD bize ne dost ve ne de müttefiktir, fıtratı gereği kendini bu
kelimelerle saklayan gizli bir düşman olduğu izlenimini vermektedir.
Zaten ABD isteseydi Suriye’deki
savaş çoktan bitmiş bugüne kadar yapılan katliamlar da olmamış olacaktı...
Ülkemiz İslam’ın son
kalesidir, bu tespit yeni değil önceden yapılmıştır.
Bunun yanında ülkemizin
dik duruşu, sömürü güçlerine boyun eğmemesi, mazlumlara sahip çıkması ve son
13-14 yılda her alanda önemli mesafeler kat etmesi bu güçleri ve
işbirlikçilerini çok rahatsız etmektedir.
Ülkemiz içindeki sömürü
uşakları ve hain işbirlikçiler bu kalenin yıkılması için tarihinde görülmemiş
bir ihanet içine girmişlerdir.
Fakat nafile, hain
emelleri İnşallah kursaklarında kalacak…