4 Eylül 2015 Cuma

Uluslararası toplumun timsah gözyaşları


 

 
Suriye yönetiminin zulmünden kaçmak isteyen ailenin boğularak hayatını yitiren 3 yaşındaki yavrunun dünya medyasına konu olması belki küllenmiş vicdanların yeniden hayat bulmasına vesile olur.

Suriye’deki vahşet yeni değil, tam 4,5 yıldır devam ediyor. Nice çocuklar vahşi bir şekilde hayatını kaybetti!

Hür dünya da bu vahşeti bugüne kadar seyir etti, seyretmeye devam ediyor!

Eften püften sözlerle bu vahşeti bugüne kadar geçiştirdi, bu insanlık dramının günümüzdeki boyutlarına ulaşmasının asıl sebebi de bu anlayıştır.

Bu yavrunun hazin bir şekilde hayatını kaybetmesi ilk değil, bugüne kadar Suriyeliler dünyanın gözü önünde 300 bin civarında kayıp vermişler.

Bu kayıplar sıradan bir şekilde değil, kendi öz vatanlarında kendi ülkelerinin zalim yöneticileri tarafından uygulanan sistematik bir işkence ve vahşetin neticesidir.

Her türlü insan hakları ihlal edilerek 4,5 yıldır insanlık suçu işleniyor.

Uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi ve diğer uluslararası toplum kuruluşları bu vahşete sessiz kalarak ilgisiz kalmışlardır.

Bu son olayda nedense dünya bu vahşeti biraz hatırlamaya başladı.

Bu katliamın asıl sorumlusunu gene de sorgulayan yok.

Bir ülke yerle bir olmuş, milyonlarca insan yurdunu terk etmiş, büyük bir bölümü ağırlıklı olarak ülkemiz olmak, üzere komşu ülkelere sığınarak Suriye’deki zalim yönetimden canlarını kurtarmışlar.

Başta bu ülkenin yönetimi olmak üzere bu vahşete sessiz kalan diğer uluslararası kuruluşlardır.

Bu vahşeti durdurmak için çaba gösterilmemiş, oyalama taktiği masum yüzbinleri ölüme göndermiş, aileler parçalanmış, milyonlar ülkesini terk etmiş.

Bu ülkenin mazlum insanları bunca mağduriyete rağmen hala çözüm bekliyor.

Asıl suçlular belliyken bir kısım medya bu suçu mugalata sanatıyla başkalarına atmaya çalışıyor.

Bu anlayış aynı zamanda gerçek suçluyu kollama ve saklama manasına gelmez mi?

Bu aynı zamanda toplumsal hafızayla, toplumsal akılla alay etmek olmaz mı?

Bu anlayış aynı zamanda hukuku ve insani değerleri istismar etmek manasına gelmez mi?

BM'nin bu hususta birçok raporu varken, Suriye’de uluslararası hukuka göre suç işlemiş bir yönetim varken, bu zalim yönetime toz kondurmayan anlayışın suç ve cezadan bahsetmesi anlamsız olmaz mı?

Asıl suçluyu koruyup cezayı başkasına kesmek nasıl bir hak ve hukuk anlayışı olur?

Yıllardır rejimin baskı ve zulmü altında vahşete kurban olan savunmasız insanları kendi öfkesine, çirkin emellerine alet etmekse ne insanlık ve ne de insan haklarıyla ilişkilendirilemez!

Bu kolaycı anlayış ve hedef saptırma bu insanları istismar etmekten başka bir amaç taşımamaktadır.

Batılı liderlerin timsah gözyaşları dökmeleri bu insanlık dramını çözmeye yetmez, çözümün adresi belli.

Çözüm BM’nin güvenlik konseyinin derhal harekete geçip üstüne düşeni yapması, uluslararası hukuku çalıştırmasından geçiyor.

Yoksa "bataklığı kurutmak yerine sivrisinekleri öldürme anlayışı" ile bu insanlık problemine kalıcı bir çözüm getirilemez!