Mesele bazı elitlerin
menfaati olunca bu çirkin karalama propagandası hemen devreye alınarak,
özellikle basın yoluyla gerçekler tersyüz ediliyor.
Hak ve hukuk tanımaz
belli bir güruh bu hain ve çirkin propagandayı, ülkenin ve
çoğunluğun menfaatlerini bir taraf iterek kendilerine menfaat sağlamak amacıyla
kullanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunu
30 yıl idare eden, yaptığı yatırımlarla imparatorluk coğrafyasında ilerleme
sağlayan Sultan II. Abdülhamit Han yıpratılmak amacıyla itibarsızlaştırmaya tabi
tutulmuş, şahsına ‘Kızıl Sultan’ yaftası yapıştırılarak haksız yere bu sıfatla
anılmasına ortam hazırlanmış.
Değişmeyen oyun kuralıyla
iç ve dış hainler elbirliği yaparak, hak-hukuk tanımadan Sultan hakkında
karalama kampanyası başlatılmıştı.
Netice olarak
İttihatçılar hain emellerini gerçekleştirerek hileyle Sultanı makamından
almışlardı.
Sonrasında ise
İttihatçılar imparatorluğu savaşlara sokarak İmparatorluğun parçalanmasının
müsebbibi olmuşlardı.
İşte o parçalanmadan
sonra maalesef bölgemizde geçen bir asırlık zamana rağmen taşlar hala yerine oturmadı.
Çünkü haksız ve suni bir bölünmeydi.
İmparatorluktan
ayrılarak birer devlet haline gelemeye çalışan şimdiki komşularımız bir türlü
huzur, güven ve istikrarlı bir yapıya kavuşamadılar.
İmparatorluk sonrası Cumhuriyet
döneminde ise itibarsızlaştırma ve yıpratma kampanyasının en acı örneklerinden
ilkine ise 1950 yılında milletin büyük çoğunluğunun tercihi ile iktidara
gelen merhum Adnan Menderes’te görüyoruz.
Merhum başbakan hakkında
yapılan iftiralar ve karalamalar biliniyor.
Ülkesini ve dinin seven
kollayan bu başbakan yine aynı usul ve karalama yoluyla bir itibarsızlaştırma
kampanyasına tabi tutulmuştu.
İşlenen tezvirat,
karalama kampanyası neticesinde Merhum Menderes malum 27 mayıs ihtilali ile
görevden alınmış halk iradesi gasp edilmişti.
Kin, nefret ve
‘istemezükçü’ güruhu bununla kalmayarak göstermelik ve mesnetsiz bir yargılama
usulüyle dönemin başbakanını idam ederek çirkin emellerine ulaşmışlardı.
Sonrasında ülkesini seven
bir başka lider sahneye çıkmıştı, merhum Turgut Özal iktidara geldiğinde
radikal değişiklikler yaparak ülkeye çağ atlatacak yatırımlara imza atmıştı.
O da kendini bu milletin
çoğunluğuna sevdirmiş, ne yazık ki kendi ve çoluk çocuğu bir yıpratılma
kampanyasına tabi tutulmuştu.
Erken denilen bir yaşta,
kafalarda soru işaretleri oluşturacak bir şekilde ani bir ölümle hayatını
yitirdi.
Gerek II. Abdülhamit ve
gerekse Cumhuriyet dönemi liderleri merhum Menderes ve 8. Cumhurbaşkanı merhum
Özal’ın ortak yönleri ülkelerine ve bu milletin milli ve manevi değerlerine bağlı
kalmak, saymak ve kollamaktı; dış güçlere boyun eğmemekti.
Ülke kalkınması ve
gelişmesi için gerekli fedakârlığı göstermekti.
Belli bir azınlık için eksik
tarafları neydi?
Toplum katmanları
arasında fark gözetmemek, hizmeti her kesime eşit bir şekilde götürmek hedefini
gaye edinmiş olmalarıydı.
Bu liderlerin dönemine
baktığımızda ülkemizde kalkınma hamleleri yapıldığı, millet refahında ilerleme
olduğunu görüyoruz.
Ülkemizin itibarını
içerde ve dışarda yükselttiklerini görüyoruz.
Bu liderler başarılarını
liderlik karizmaları yanında aynı zamanda tek başına iktidar olmalarıyla
sağlamışlardı.
Ülkemiz merhum Özal
sonrası 3 kasım 2002 yılına gelinceye kadar koalisyonlarla idare edildi.
O yıllar aynı zamanda
kriz yıllarıydı…
3 kasım 2002 tarihi
ülkemizde yeni bir dönemim başlangıcı oldu.
Bu tarihte şimdiki Cumhurbaşkanımız, Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde iktidara gelen Ak Parti hükümetleri günümüze kadar
büyük işler yaptı. Ekonomik krizi alt edilerek ülkemiz büyük yatırımlara sahne
oldu, refah seviyesi yükseldi.
Bu yatırımlar içerden ve
dışardan karşılaşılan önemli zorluklara rağmen yapıldı ve bu büyük projelerin
bir bölümünün yapımı devam ediyor.
Bu güçlenme, kalkınma
hamlesini ve dış güçlere boyun eğmemeyi hazmedemeyen gerek iç ve gerekse dış
düşmanlar ellerinde bulunan ne kadar araç varsa her fırsatta bunları kullanarak
yine o bildik yalan ve aldatma sanatıyla amansız bir yıpratma kampanyasını sürdürdüklerine şahit oluyoruz.
Bu defa temennimiz bu hain güruhun bu
çirkin emellerinde başarılı olmamalarıdır.