Bu güne kadar elde edilen sürdürülebilir istikrar ortamı
ülkemizin her ferdi, her kurumu için büyük bir önem taşıyor.
Fert, kurum ve ülke bazında gelişmenin, kalkınmanın temelinde
yatan vazgeçilmez unsur ise oluşturulan istikrar ve güven ortamı.
İstikrar ve güven gerek içeride ve gerekse dışardaki yatırımcı
için önemli bir teşvik unsuru oluyor. Yatırımlar ise iş bekleyen kesime yeni
çalışma alanlarının açılmasını sağlıyor.
Nitekim ülkemiz son oniki yılda geçmişte söz konuş dönemde elde
edilenlerden çok daha fazlasını kazanmış olduğuna şahit oluyoruz.
Sağlanan bu kalkınma hızı ve performansı yürütmenin mahareti
yanında, kalıcı istikrar ve güven ortamını sağlayan güçlü iktidar partisinin de
büyük ölçüde rolü olmuştur.
Bunu sezen milletimiz teveccühünü oniki yıl boyunca mevcut
iktidar partisine kesintisiz yetki vermekle göstermiştir.
Maharet sadece iktidar olmakta değil, aynı zamanda bunun
gereklerini yerine getirmeyi de zorunlu kılıyor.
İktidar partisinin son oniki yıllık karnesine baktığımızda çok
sayıda olumlu işlerin yapıldığını görüyoruz.
İlk günden bu güne kadar geçen süre içinde, yani 3 Kasım 2002 öncesi
ile bugünkü Türkiye’yi karşılaştırdığımızda her alanda fark edilir bir Türkiye
manzarası ile karşılaşıyoruz.
Bu olumlu gelişmelerden sadece ülkemizin sade vatandaşı değil,
aynı zamanda yeryüzündeki bütün mazlumların da payını almış olduğunu görüyoruz.
Ülkemiz adeta bütün mazlumların umut ışığı olmuş.
Yüklendiği sorumluluk ve şuurla kendisinden bekleneni yaptığını
görüyoruz.
İçerde devasa yatırımlarla bölgesinde yükselen bir yıldız
olurken, dışarda da mazlum ve mağdurlara insanlık adına umut kaynağı olmuş,
uluslararası alanda unutulmuşları sesi olmuş.
Taşların yerinden oynadığı bir dünyada, özellikle bölgemizde
çevre ülkelerde yaşanan huzursuzluklar ve mazlumların feryadı ayyuka çıkmış.
Bunun önemli bir nedeni bu ülkelerin liderlerinin kendi
insanlarını temsil edememeleridir.
Sözde temsil ettikleri insanların iradesi yerine
emperyalistlerin temsilcisi olmuşlardır. Hem kendi ve hem de kendi insanlarının
iradesi yerine emperyalist güçlerin iradesine mahkûm olmuşlardır.
Yıllardır bazen günde yüzlerce savunmasız insanın çeşitli
nedenlerle gerek göç, iç savaş ve bombalı saldırılarla hayatını feci bir
şekilde kaybettiğine şahit oluyoruz.
Bu insanlık dışı olaylar ne yazık ki bu hususta görev ve
sorumluluk almış uluslararası nitelikteki kuruluşlar tarafından sadece basit
bir kınama ile geçiştirilmekte.
Ne uluslararası toplum ve ne de Birleşmiş Milletler konuyu ciddi
bir şekilde ele alıp çözüm bulma çabasında görünmüyorlar. Bu sorumsuz tutum
mazlumların mağduriyetini iyice artırmış oluyor.
Özellikle bulunduğumuz bölgede cereyan eden bu insanlık dışı
olaylar istikrar ve güvenin önemini çok daha bariz bir şekilde ortaya
çıkarıyor. İstikrar ve güveni kalıcı kılmanın önemi bölgemizin içinde bulunduğu
durum nedeniyle çok daha fazla ehemmiyet arz ediyor.
Geçmişte, özelikle seçim dönemlerinde, ülkemizi istikrarsızlığa
sürüklemek isteyen karanlık ve kötü niyetli güçlerin varlığını ve bu amaçla
düzenledikleri komploları biliyoruz.
Şimdi genel seçimler yaklaşırken ülkemizi istikrarsızlığa
sürükleme çabalarının varlığı yeniden zuhur etmiş görünüyor.
Seçim barajı bahanesiyle ki konu daha önce meclis çatısı altında
tartışmaya açılmış fakat muhatap bulunamamışken seçimlerin yaklaştığı bir
dönemde gündeme getirilmesi ise bir başka komployu hatırlatıyor.
Fakat gerek ülkemiz ve gerekse bölgemiz adına istikrarın
bozulmaması ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasına büyük katkı sağlayan mevcut seçim
barajının gündeme getirilmesi kabul edilir bir yaklaşım değil.
Temenni ederiz bu konuda da aklıselim ve sağduyu galip gelir…