9 Aralık 2014 Salı

İstikrarı sürdürülebilir kılmak


 

 

Bu güne kadar elde edilen sürdürülebilir istikrar ortamı ülkemizin her ferdi, her kurumu için büyük bir önem taşıyor.

Fert, kurum ve ülke bazında gelişmenin, kalkınmanın temelinde yatan vazgeçilmez unsur ise oluşturulan istikrar ve güven ortamı.

İstikrar ve güven gerek içeride ve gerekse dışardaki yatırımcı için önemli bir teşvik unsuru oluyor. Yatırımlar ise iş bekleyen kesime yeni çalışma alanlarının açılmasını sağlıyor.

Nitekim ülkemiz son oniki yılda geçmişte söz konuş dönemde elde edilenlerden çok daha fazlasını kazanmış olduğuna şahit oluyoruz.

Sağlanan bu kalkınma hızı ve performansı yürütmenin mahareti yanında, kalıcı istikrar ve güven ortamını sağlayan güçlü iktidar partisinin de büyük ölçüde rolü olmuştur.

Bunu sezen milletimiz teveccühünü oniki yıl boyunca mevcut iktidar partisine kesintisiz yetki vermekle göstermiştir.

Maharet sadece iktidar olmakta değil, aynı zamanda bunun gereklerini yerine getirmeyi de zorunlu kılıyor.

İktidar partisinin son oniki yıllık karnesine baktığımızda çok sayıda olumlu işlerin yapıldığını görüyoruz.

İlk günden bu güne kadar geçen süre içinde, yani 3 Kasım 2002 öncesi ile bugünkü Türkiye’yi karşılaştırdığımızda her alanda fark edilir bir Türkiye manzarası ile karşılaşıyoruz.

Bu olumlu gelişmelerden sadece ülkemizin sade vatandaşı değil, aynı zamanda yeryüzündeki bütün mazlumların da payını almış olduğunu görüyoruz.

Ülkemiz adeta bütün mazlumların umut ışığı olmuş.

Yüklendiği sorumluluk ve şuurla kendisinden bekleneni yaptığını görüyoruz.

İçerde devasa yatırımlarla bölgesinde yükselen bir yıldız olurken, dışarda da mazlum ve mağdurlara insanlık adına umut kaynağı olmuş, uluslararası alanda unutulmuşları sesi olmuş.

Taşların yerinden oynadığı bir dünyada, özellikle bölgemizde çevre ülkelerde yaşanan huzursuzluklar ve mazlumların feryadı ayyuka çıkmış.

Bunun önemli bir nedeni bu ülkelerin liderlerinin kendi insanlarını temsil edememeleridir.

Sözde temsil ettikleri insanların iradesi yerine emperyalistlerin temsilcisi olmuşlardır. Hem kendi ve hem de kendi insanlarının iradesi yerine emperyalist güçlerin iradesine mahkûm olmuşlardır.

Yıllardır bazen günde yüzlerce savunmasız insanın çeşitli nedenlerle gerek göç, iç savaş ve bombalı saldırılarla hayatını feci bir şekilde kaybettiğine şahit oluyoruz.

Bu insanlık dışı olaylar ne yazık ki bu hususta görev ve sorumluluk almış uluslararası nitelikteki kuruluşlar tarafından sadece basit bir kınama ile geçiştirilmekte.

Ne uluslararası toplum ve ne de Birleşmiş Milletler konuyu ciddi bir şekilde ele alıp çözüm bulma çabasında görünmüyorlar. Bu sorumsuz tutum mazlumların mağduriyetini iyice artırmış oluyor.

Özellikle bulunduğumuz bölgede cereyan eden bu insanlık dışı olaylar istikrar ve güvenin önemini çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkarıyor. İstikrar ve güveni kalıcı kılmanın önemi bölgemizin içinde bulunduğu durum nedeniyle çok daha fazla ehemmiyet arz ediyor.

Geçmişte, özelikle seçim dönemlerinde, ülkemizi istikrarsızlığa sürüklemek isteyen karanlık ve kötü niyetli güçlerin varlığını ve bu amaçla düzenledikleri komploları biliyoruz.

Şimdi genel seçimler yaklaşırken ülkemizi istikrarsızlığa sürükleme çabalarının varlığı yeniden zuhur etmiş görünüyor.

Seçim barajı bahanesiyle ki konu daha önce meclis çatısı altında tartışmaya açılmış fakat muhatap bulunamamışken seçimlerin yaklaştığı bir dönemde gündeme getirilmesi ise bir başka komployu hatırlatıyor.

Fakat gerek ülkemiz ve gerekse bölgemiz adına istikrarın bozulmaması ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasına büyük katkı sağlayan mevcut seçim barajının gündeme getirilmesi kabul edilir bir yaklaşım değil.

Temenni ederiz bu konuda da aklıselim ve sağduyu galip gelir…