Bir zamanlar ülke ekonomisi bir anayasa kitapçığının
fırlatılmasıyla krize girecek kadar zayıf ve kırılgandı.
Mevcut siyasi yönetim ülkeyi iyi idare edememenin çaresizliği
içinde kalmıştı.
Bir ülke düşünün yatırım yok, yapmak isteyen ortamın
elverişsizliğini, ilgilerin yatırımcıya olan yaklaşımını değerlendirince
bırakın yeni yatırım yapmayı, mevcutlar bile alıp kaçıyordu.
İşsizlik hat safhada...
İşyerleri kapanıyor, ülke açlık ve yoksulluğa doğru gidiyordu...
Seçimlerde meydanlara çıkıp nerdeyse gökteki yıldızları vaat
edenler işbaşına geldikten sonra dut yemiş bülbüle dönüyorlardı.
3 kasım 2002 öncesi gazete manşetlerine ve köşe yazılarına
bakınca hemen hemen hepsi dönemin siyasal yönetimini topa tutuyor.
Ülke her geçen gün kötüye gidiyor, her geçen gün fakirleşiyor.
Her geçen gün sorunlar artıyor.
Seçim meydanlarında nutuk atmakla, takiyye yapmakla ülkeyi
yönetmek aynı olmuyor.
3 kasım 2002 öncesindeki hükümet çareyi erken seçime gitmekte
bulmuştu.
Böylece 3 kasım 2002, Türkiye tarihinde çok önemli bir dönüm noktası
oluyordu.
Bu tarih sadece ülkemiz için değil, cihan devleti olan Osmanlı
bakiyesi olarak, imparatorluğun dağılmasıyla mazlum ve mağdur duruma düşen
bütün topluluklar için umut ışığı...
Bu tarih aynı zamanda ülkemizin üzerine çöken kara bulutların
dağılmaya başladığı tarih.
Ak Partinin iktidara geldiği bu tarihten bugüne kadar ülkemiz
büyük bir değişim ve dönüşüm yaşamaya başladı.
Ülkemiz devekuşu politikasından kurtulmuş, geniş ve derin bir
ufuk sahibi olan bir siyasi yönetimin kontrolüne girmiş oldu.
Aradan 11 yılı aşkın bir süre geçti.
Her alanda uygulanan olumlu politikalar ile ülkemiz öncekinden
çok farklı bir seviyeye yükseldi.
Önemli projeler planlanıp hizmete açıldı.
Barajlar, yollar, köprüler, tüneller, duble yollar, vs.
Milli geliri 230 milyar dolardan 800 milyar doları aşarak kişi
başına üç katın üzerinde bir seviyeye yükselmiş oldu.
Enflasyon yüzde otuzlardan tek haneli rakama, faiz yüzde
altmışlarda tek haneli rakamlara gerilemiş oldu.
Yıllık ihracat 36 milyar dolardan 150 milyar doların üzerine
çıkarak, 4 katın üzerinde bir artış sağlandı. Temel ekonomik göstergelerde
kayda değer ve istikrarlı gelişmeler meydana geldi.
Bütün bu olumlu gelişmeler yıllardır dünyayı kasıp kavuran küresel
ekonomik kriz ve yine yıllardır çevremizdeki ülkelerde yaşanan sosyal ve politik
istikrarsızlığa rağmen başarılmış oldu.
Bu olumsuz gelişmeler önceki hükümetler döneminde olsaydı
ülkemizin hali ne olurdu acaba?
Çevremizde ve dünyada meydana gelen bunca olumsuzluklara rağmen,
ülkemiz önemli başarılar elde etmiş oldu.
Hafızayı beşer nisyanla malul olduğu için ne Ak Parti
öncesindeki o kötü günler hatırlanıyor, ne de bugünkü durumla geçmişin
mukayesesi yapılıyor.
Dahası birtakım sıkıntılı süreçlerin; gerek küresel ekonomik
krizin olumsuz etkileri, gerekse içerde ve çevre ülkelerde yaşanan toplumsal ve
siyasal değişimlerin ülkemiz üzerine bıraktığı olumsuzlukların iyi bir şekilde yönetilmesi
takdir edilmesi gereken bir durum.
Bunca olumsuz gelişmelere rağmen ülkemizin, başka ülkelerle
kıyaslandığında, yüksek bir performans göstermiş olduğunu görüyoruz.
Çok sayıda devasa yatırımların yapılıp hizmete açıldığını
şahit oluyoruz.
Yavuz Sultan Selim köprüsü, üçüncü hava alanı, ikinci tüp geçit
ve enerji projelerinin tamamlanıp faaliyete geçmesini göz önüne aldığımız zaman
nasıl bir Türkiye’yle karşılaşacağımızı tahayyül edebiliyor muyuz?
Bu yapılan yatırımlar ve yapılacaklarla beraber Türkiye bundan
sonra daha da hızlı bir kalkına yörüngesine girmiş olacak.
Ak Parti hükümetlerinin ve Sayın başbakanımızın başarısını takdir
etmemek çok büyük bir vefasızlık örneği olur herhalde.
Bütün bu yatırımlar lafla değil sayın başbakanımız sürekli vurguladığı
gibi eser siyaseti anlayışıyla meydana gelmekte ve gelmeye de devam ediyor…
Takiyye, ideoloji ve slogan siyasetini bu millet çok dinledi.
Biliniyor ki takiyye ve slogan siyaseti yapanların ne bu ülkeye ve
ne de bu millete faydası olacak. Geçmişte ideoloji ve slogan siyaseti güdenler,
bugün ise Takiyye siyaseti yapıyorlar. Geçmişte devrimci olmayanları işe almayan zihniyet bugün takiyye politikasıyla hedefine ulaşmak istiyor.
Netice olarak takiyye siyaseti yapanlar bu husustaki çok önemli bir
atasözümüzü hatırlatıyor; Kırk yıllık kani olur mu yani?...