18 Mart 2014 Salı

Kırk yıllık kani olur mu yani?


 

Bir zamanlar ülke ekonomisi bir anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla krize girecek kadar zayıf ve kırılgandı.

Mevcut siyasi yönetim ülkeyi iyi idare edememenin çaresizliği içinde kalmıştı.

Bir ülke düşünün yatırım yok, yapmak isteyen ortamın elverişsizliğini, ilgilerin yatırımcıya olan yaklaşımını değerlendirince bırakın yeni yatırım yapmayı, mevcutlar bile alıp kaçıyordu.

İşsizlik hat safhada...

İşyerleri kapanıyor, ülke açlık ve yoksulluğa doğru gidiyordu...

Seçimlerde meydanlara çıkıp nerdeyse gökteki yıldızları vaat edenler işbaşına geldikten sonra dut yemiş bülbüle dönüyorlardı.

3 kasım 2002 öncesi gazete manşetlerine ve köşe yazılarına bakınca hemen hemen hepsi dönemin siyasal yönetimini topa tutuyor.

Ülke her geçen gün kötüye gidiyor, her geçen gün fakirleşiyor. Her geçen gün sorunlar artıyor.

Seçim meydanlarında nutuk atmakla, takiyye yapmakla ülkeyi yönetmek aynı olmuyor.

3 kasım 2002 öncesindeki hükümet çareyi erken seçime gitmekte bulmuştu.

Böylece 3 kasım 2002, Türkiye tarihinde çok önemli bir dönüm noktası oluyordu.

Bu tarih sadece ülkemiz için değil, cihan devleti olan Osmanlı bakiyesi olarak, imparatorluğun dağılmasıyla mazlum ve mağdur duruma düşen bütün topluluklar için umut ışığı...

Bu tarih aynı zamanda ülkemizin üzerine çöken kara bulutların dağılmaya başladığı tarih.

Ak Partinin iktidara geldiği bu tarihten bugüne kadar ülkemiz büyük bir değişim ve dönüşüm yaşamaya başladı.

Ülkemiz devekuşu politikasından kurtulmuş, geniş ve derin bir ufuk sahibi olan bir siyasi yönetimin kontrolüne girmiş oldu.

Aradan 11 yılı aşkın bir süre geçti.

Her alanda uygulanan olumlu politikalar ile ülkemiz öncekinden çok farklı bir seviyeye yükseldi.

Önemli projeler planlanıp hizmete açıldı.

Barajlar, yollar, köprüler, tüneller, duble yollar, vs.

Milli geliri 230 milyar dolardan 800 milyar doları aşarak kişi başına üç katın üzerinde bir seviyeye yükselmiş oldu.

Enflasyon yüzde otuzlardan tek haneli rakama, faiz yüzde altmışlarda tek haneli rakamlara gerilemiş oldu.

Yıllık ihracat 36 milyar dolardan 150 milyar doların üzerine çıkarak, 4 katın üzerinde bir artış sağlandı. Temel ekonomik göstergelerde kayda değer ve istikrarlı gelişmeler meydana geldi.

Bütün bu olumlu gelişmeler yıllardır dünyayı kasıp kavuran küresel ekonomik kriz ve yine yıllardır çevremizdeki ülkelerde yaşanan sosyal ve politik istikrarsızlığa rağmen başarılmış oldu.

Bu olumsuz gelişmeler önceki hükümetler döneminde olsaydı ülkemizin hali ne olurdu acaba?

Çevremizde ve dünyada meydana gelen bunca olumsuzluklara rağmen, ülkemiz önemli başarılar elde etmiş oldu.

Hafızayı beşer nisyanla malul olduğu için ne Ak Parti öncesindeki o kötü günler hatırlanıyor, ne de bugünkü durumla geçmişin mukayesesi yapılıyor.

Dahası birtakım sıkıntılı süreçlerin; gerek küresel ekonomik krizin olumsuz etkileri, gerekse içerde ve çevre ülkelerde yaşanan toplumsal ve siyasal değişimlerin ülkemiz üzerine bıraktığı olumsuzlukların iyi bir şekilde yönetilmesi takdir edilmesi gereken bir durum.

Bunca olumsuz gelişmelere rağmen ülkemizin, başka ülkelerle kıyaslandığında, yüksek bir performans göstermiş olduğunu görüyoruz.

Çok sayıda devasa yatırımların yapılıp hizmete açıldığını şahit oluyoruz.

Yavuz Sultan Selim köprüsü, üçüncü hava alanı, ikinci tüp geçit ve enerji projelerinin tamamlanıp faaliyete geçmesini göz önüne aldığımız zaman nasıl bir Türkiye’yle karşılaşacağımızı tahayyül edebiliyor muyuz?

Bu yapılan yatırımlar ve yapılacaklarla beraber Türkiye bundan sonra daha da hızlı bir kalkına yörüngesine girmiş olacak.

Ak Parti hükümetlerinin ve Sayın başbakanımızın başarısını takdir etmemek çok büyük bir vefasızlık örneği olur herhalde.

Bütün bu yatırımlar lafla değil sayın başbakanımız sürekli vurguladığı gibi eser siyaseti anlayışıyla meydana gelmekte ve gelmeye de devam ediyor…

Takiyye, ideoloji ve slogan siyasetini bu millet çok dinledi.

Biliniyor ki takiyye ve slogan siyaseti yapanların ne bu ülkeye ve ne de bu millete faydası olacak. Geçmişte ideoloji ve slogan siyaseti güdenler, bugün ise Takiyye siyaseti yapıyorlar. Geçmişte devrimci olmayanları işe almayan zihniyet bugün takiyye politikasıyla hedefine ulaşmak istiyor.

Netice olarak takiyye siyaseti yapanlar bu husustaki çok önemli bir atasözümüzü hatırlatıyor; Kırk yıllık kani olur mu yani?...