Gelecekte ulaşım talebinin gelir ve ticaret büyümesine paralel
olarak artması bekleniyor.
Otomotiv sanayindeki küresel gelişmelere ayak uydurmak ve
gelişmelerin paralelinde uluslararası pazarı korumak ve hatta mevcut olan payı
artırmak için araştırma ve geliştirme önem kazanıyor.
Ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olması
alternatif yakıtlı araçların geliştirilip yaygınlaşmasında önemli bir teşvik
unsuru olmasını sağlıyor…
Büyüyen mobilize ihtiyaçları ve çevresel koruma arasında artan bir
şekilde denge zorluğu bulunuyor.
Bu zorluğu aşmak ise bütün ulaşım modlarında daha fazla etkinlik,
güvenlik ve çevresel performansın geliştirilmesini gerektiriyor.
Avrupa Birliği 2020 yılı itibariyle Avrupa yasasına uyumlu, uluslararası otomotiv
sanayi için, karbon dioksit emisyonunun azaltılması amacıyla önde gelen ihtiyaçlardan
biri olarak yeni nesil elektrikli araç sürümünün gelişmesi ve yaygınlaşması
öngörüyor.
Taşımacılığı sürdürülebilir yapıya kavuşturmak amacıyla Avrupa 'Yeşil Taşımacılık' paketi hazırlamış.
Bu doğrultuda çevresel zarar ve trafik sıkışıklığı kademeli olarak
azaltılacak, taşımacılığın verimliliğini artırmak ve netice olarak bir bütün
olarak ekonomiyi güçlendirmek hedefleniyor.
Avrupa Birliğinin sürdürülebilir ve akıllı taşımacılık konusundaki
kapsamlı stratejisi 2050 yılına kadar emisyonlarda %90’lık bir düşüşü başarmak hedefleniyor.
Ulaşımın Avrupa Yeşil Anlaşmasına katkısını rehberlik edecek dört
prensip ise şöyle ifade ediliyor:
1. Ulaşım sistemini bir bütün
olarak daha çok sürdürülebilir yapmak;
2. AB vatandaşlarına ve
işletmelerine sürdürülebilir çözümleri mevcut kılmak;
3. Bütün ulaşım modlarında kirletici ödemeler prensibine saygı duymak;
4. Herkes için ulaşıma bağlantıyı ve erişimi teşvik etmek.
Otomotiv sektörü için çevre kirlenmesine olan olumsuz etkilerini azaltmanın bir başka yolu ise biyoyakıt üretiminin son yıllarda artan bir şekilde devamının sağlanması.
Ancak bu arada bioyakıt üretiminin öne çıkan zararları ise gıda
esaslı olması nedeniyle gıda fiyatlarını yükselteceği ve arazi kullanım
değişimine yol acacğı endişesini gündeme getiriyor.
Bu nedenle bu olumsuz duruma mani olmak için bioyakıt üretiminde
ikinci nesil biyoyakıt olan, gıda esaslı olmayan kaynaklar üzerinde duruluyor.
Bunlar bitkisel atık ve saman, anız ve benzeri bitkisel kaynaklar
şeklinde sıralanıyor.
Bitkisel atıklar bu hususta kayda değer bir potansiyel oluşturuyor.