Batılı anlayış ve bakış acısının üzerine bina
edildiği temel yaklaşımın “kendi ne yaparsa yapsın hep doğru, kendisine muhalif
olanın ya da boyunduruğuna girmeyenin her uygulaması ise yanlıştır” prensibine
dayanmaktadır.
Bu yaklaşım sömürü ve emperyalist dünyasının
anayasasıdır.
Doğruları, hakikatleri ters yüz etmede mahir
olan bu anlayış sömürü ve Siyonist anlayışın değişmez kuralı olmuştur.
Onun için Müslüman adına, İslam adına ne
söylense, hangi lehte karar alınsa onlar için yanlış ve kanunsuzdur.
Bu tür kararlar kendileri açısından hukuksuz ve demokrasiyle
bağdaşmaz bulunur.
Hak ve hukuk kuralları ve sınırları onlar
tarafından belirlenir ve uygulanır.
Bu anlayış nedeniyledir ki bugün yeryüzünde
milyonlar ve milyarlar temel haklarından yoksun bulunuyor.
Yeri geldiğinde insan haklarından ve hukukun
üstünlüğünden dem vururlar, fakat onlarda bunun esamisi bulunmaz.
Bu zihniyet sadece batı zihniyeti olmayıp
menfaati icabı başka yerlerde de varlığını sürdürüyor...
İsrail devleti Müslümanları açıkça bir tehdit
unsuru olarak gösteriyor.
ABD aynı şekilde işine gelmediğinde bir
Müslüman ülkenin tehdit oluşturduğu kararını alarak gerekirse saldırı
düzenleyebiliyor.
Kurulan paravan terör örgütleri ise İslam
adına masum insanların canına ve malına göz dikiyor. Bunu da öylesine ustalıkla
yapıyorlar ki bu örgütler kendilerine sempatizan bulabiliyor ve din
kardeşlerine haince ve canice saldırılar düzenleyebiliyor.
Bir kısım İslam ülkesinin lider kadrosu makam ve menfaatleri
gereği emperyalist güçlerin süfli oyunlarına çanak tutuyor.
Emperyalistler için demokrasi ve hukukun
üstünlüğü kendi menfaatleri olduğunda gündeme geliyor.
Kapsayıcı bir insan hakları ve hukukun
üstünlüğü anlayışından uzaklaşan bir batı dünyasının varlığı artık su götürmez bir
şekilde anlaşılır olmuş.
Kendilerine yalaka olacak birilerini bulunca
olanca güçleriyle desteklerini veriyorlar.
İstanbul’da yenilenecek seçime karşı
çıkışlarının temel nedeni de bu.
Kullanacakları birinin seçilmesini istemeleri
bu yüzden.
Bu acı gerçeğin ortada olmasına rağmen seçimin yenilenmesine
karşı çıkanlar ya bu işte menfaati olan bir azınlık kesim ya da memleket ve
millet sevgisinden bihaber olanlar.
Yeri geldiğinde dürüstlük ve doğruluktan dem
vuranlar, hilelerle dolu bir seçime göz yumulmasını istiyor…
Daha 31 mart seçiminin neticesi belli olmadan
kameralar karşısına geçip de ‘İstanbul'a da bahar gelecek’ diye açıklama
yapanlar, neticenin kendileri lehine önceden organize edilmiş olduğu izlenimini
veriyordu. Nitekim seçim sonrasında ortaya çıkan hile ve yanlışlıklar millet
iradesini hiçe sayan organize işlerin yapıldığı belgelerle ortaya konuldu.
Bu ortaya çıkarken söz konusu partinin seçim
geçmişi hafızlarda tazelendi.
Yani millet iradesinin hiçe sayılıp baskıcı
bir usulle seçimlerin nasıl organize edildiğini hatırlattı...
Son seçimde yapılan hileler, bu güruhun iş başına geldiğinde nasıl bir icraat
yapacağının da işaret fişeği olmuştur.
Bu da 23 haziran İstanbul seçiminin ülkenin
menfaati açısından ne denli önem arz ettiğini gösteriyor.
Temennimiz millet iradesinin gerçekleri
görmesi ve bu yönde tecelli etmesidir.