Ortadoğu
bölgesi maalesef sömürü dünyasının tasallutu altında bulunuyor.
Bu
baskı ve saldırı planı açıkça çeyrek asrı aşan bir zaman dilimini kapsıyor.
1990
yılında Irak’ın işgali, ABD liderliğinde sömürü dünyasının başlattığı hareketin
ilanı niteliğinde olan bir hareket idi.
Bu
güruh Ortadoğu’ya binlerce kilometre uzaktan ‘suyumu bulandırdın’ diyerek işgal
için bahane arıyordu.
Ağırlıklı
olarak Ortadoğu’da kurulmuş olan yönetim şekli ise her zaman için bu tür
yabancı müdahalelere müsait bulunuyor.
Saldırılarını
kolaylaştırmak için sömürü dünyası Ortadoğu’da bir ekosistem oluşturmuş.
Sömürü
dünyasının lehine oluşturulan bu ekosistem bozulduğu zaman söz konusu ülkelerin
halkları hep zarar gördü ve görüyor.
Bu
milletler ne yazık ki kendi zenginliklerine tam manasıyla sahip çıkamadılar.
Petro
dolarlar bir asırdır sömürü dünyasına aktı.
Bu
bölgeye baktığımızda; Libya, Mısır, Irak ve Suriye’nin gerçek sahipleri zulüm
altında inliyor.
Bunun
en önemli nedeni ise İslam dünyasındaki bölünmüşlük ve parçalanmışlığın yanında
bu parçalanmışlığa ortam hazırlayan yönetim biçimleri.
Ortadoğu’nun
mevcut yönetim şekli çağımızın uluslar arası şartlarıyla uyuşmuyor.
Ancak
bugünkü ortamda bunu değiştirmek de çok kolay değil.
Sessiz
değişim ancak ve ancak mevcut yönetimlerin fedakârlığı ile zararsız bir şekilde
meydana gelebilir.
Mevcut
durumda bunu yapacak da görünmüyor.
İslam
dünyasını bu tür tehlikeli baskılardan koruyup kollayacak dinamik bir birlik
bulunmuyor.
İslam
işbirliği teşkilatı bu hususta söz konusu ülkelerin menfaatini koruyacak bir
ağırlığa sahip olmadığı gibi varlığını hissettirecek bir dayanışma da yok.
İslam
ülkelerinin kendi menfaatleri doğrultusunda sömürü dünyasına karşı uygulayacakları
bir yaptırım güçlerinin çalışmamasının nedeni de birlik ve beraberliğin sağlanamamasından
ileri geliyor.
Sömürü
dünyasının temel prensibi yıllardır bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve kendilerini
güçlendirmekten oluşuyor.
ABD
başkanı Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyareti sonrasında Katar’a karşı bir cephe
oluşturuldu.
Gerekçe
ise, bu ülkenin terör örgütlerini sözde finanse etmesi idi.
Kargaların
bile güleceği bu bahaneyi maalesef bir kısım İslam ülkesi anlamaktan yoksun
görünüyor.
Asıl terör
örgütlerini kimin kurup ve finanse ettiği gayet açık.
Fakat
günümüzde uluslararası hukuk adil bir şekilde çalışmadığı için bu durumu hukuk
yoluyla hal etmek mümkün görünmüyor…
Katar’da
11 bin Amerikan askeri bulunuyor.
Böyle
bir ülkede bunca yabancı askerin bulunması işgal değil de nedir?
Katar’a
yaptırım uygulayan dört Arap ülkesinin bir şartı da Türk askerinin Katar’dan
çekilmesi...
Binlerce
kilometre uzaktan gelerek binlerce asker konuşlandıran ABD askerlerini
görmezden gelen bu ülkeler Türk askerinin çekilmesi şartını öne sürüyorlar.
Bunu kim
dikte ediyor?
Malum
sömürü dünyası!
Ortadoğu’ya
yönelik her istikrarsız hareket dolaylı olarak ülkemizi yakından
ilgilendiriyor.
Ortadoğu’yu
istikrarsızlaştırma planları bitmez.
Bugün
Katar mı, yarın bir başka Ortadoğu ülkesi ‘suyumu bulandırdın’ bahanesiyle
işgale ve yaptırıma maruz kalabilir.
Katar’a
uygulanan bu yargısız infaz bir başka Ortadoğu ülkesine uygulanabilir.
İşte özellikle
Ortadoğu’da bulunan İslam ülkelerinin bu acı gerçeğin farkında olarak
politikalar oluşturmaları gerekiyor.