29 Ekim 2016 Cumartesi

ABD'nin yeni başkanı dünyaya bakışını değiştirecek mi?

 

 

Uzun bir aday adayı ve adaylık maratonundan sonra ABD başkanlık seçimine az bir zaman kaldı.

Her iki parti adayı da seçimi kazanmak için kıyasıya mücadele verdi.

Uluslararası politikanın belirlenmesinde önemli bir role sahip olan Amerika’nın yeni başkanın seçilmesiyle bu politikasında bir değişiklik olacak mı sorusu gündemdeki yerini koruyor.

Çünkü dünyadaki olaylara baktığımızda insanlık insanlığını unutmuş, bazı bölgeler adeta yangın yerine dönmüş.

Bugün uluslararası toplumun benimseyip kabul ettiği temel insani değerlerin sadece ismi var, bu değerler uygulanmasında ise maalesef eser yok diyebileceğimiz durumu düşürülmüş.

Söz konusu yerlerde zulüm artık günlük yaşantı halini almış, her gün Suriye’de, Irak’ta onlarca masum insan; çoluk, çocuk, büyük küçük, savunmasız insanlar ya her türlü desteği gören terör örgütleri, ya da zalim ve basiretsiz aynı zamanda belli güçlerin oyuncağı olmuş yönetimler tarafından en ağır silahlarla katlediliyor.

Bütün dünya; uluslararası af örgütü, insan hakları örgütleri, uluslararası hukuki kurumlar bu zulme seyirci kalıp görmezden geldikleri gibi, suçları başkalarında arama çabasındalar.

Bu hususta dünya kamuoyunu aldatmak için bütün maharetlerini gösteriyorlar… 

Peki, bölgemizde uzun yıllardır süregelen terör ve iç savaş dehşet ve vahşeti nelerin habercisi?

Donald Trump “Clinton kazanırsa 3. Dünya savaşı çıkar!” ikazında bulunuyor.

ABD Cumhuriyetçi başkan adayı Demokrat başkan adayı Hilary Clinton’ı bu sözlerle itham ediyor.

Trump kendisinin kazanması durumda yapacağı işin DAEŞ’le mücadele olacağını söylüyor.

Trump uygulayacağı bu politikayla, altı yılı aşan bir süredir Suriye’de devam eden ve belki de insanlık tarihinin bugüne kadar görmediği insan hakları ihalelerini göz ardı edeceği veya perdeleyeceği izlenimini veriyor.

Clinton ise mevcut yönetimin politikasını sürdüreceğini ve terör örgütlerini dolaylı olarak destekleyeceğini ifade ediyor.

Bir anlamda Suriye yönetiminin kendi vatandaşlarına karşı 6 yıldır uyguladığı zulmün devam etmesine yeşil ışık yakılıyor.

Demek ki DEAŞ denilen cani örgüt emperyalist koalisyon tarafından bunun için oluşturuldu.

Bataklığı perdeleyip sineklerle uğraşmak için kuruldu!

Her türlü insan hakları ihlalinin yapıldığı Suriye’deki 6 yıllık zulmü saklamak, perdelemek için kuruldu.

Trump Suriye’nin zalim lideriyle uğraşmak yerine DEAŞ’la mücadele etmeyi yeğlerken, Suriye’deki zulmün devamına yeşil ışık yakıyor olmalı.

Ancak Trump görünürde ABD emperyalist politikalarına karşı çıktığı izlenimi verdiği için kendi partisinin duayenleri tarafından dahi istenmiyor.

Trump’ın iddialarından biri de DEAŞ’ın görevini 20 Ocakta yeni başkana devredecek olan Obama’nın kurdurduğunu söylemesiydi.

Göründüğü kadarıyla ABD’nin milli ve dış politikasının kişilere odaklı olmadığı, başkan da olsa kişisel inisiyatif kullanamayacağıdır.

Amerikan dış politikasının önde gelen belirleyicilerin belli güçlerin yanında İsrail’in de önemli rolü olduğunu unutmamak gerekiyor.

Ancak Trump seçildiğinde farklı bir dış politika uygulamaya kalkışacağından olacak ki kendi partisinin duayenleri dahi muhalif olmayı tercih edip, rakip partinin adayı olan Clinton’ı destekleyeceklerini ifade ediyorlar.

Fakat kim seçilirse seçilsin ABD’nin bölgemize yönelik dış politikasının kolay değişmeyeceğidir.

1990 yılından itibaren bölgemizi istikrarsızlaştırma ve kaos ortamına çevirme politikası daha ne kadar devam eder şimdiden görmek mümkün gibi değil! Çünkü ABD’nin bölgeye yönelik politikası gelişmelere bağlı olarak oluşturulmuş bir politika olmadığı, önceden planladığı komünist bloğun çöküşünden sonra adım adım uygulamaya başladığı bir politika olduğu anlaşılıyor.

“Bu politika nasıl çökertilir” sorusuna gelince, o da bölge devletlerinin karşı politikalar hazırlayıp uygulamaya almalarına bağlı olacak.

8 Ekim 2016 Cumartesi

Iraklı yetkililerin mankurt sendromluğu



 

Iraklı yetkilerin zaman zaman ülkemize karşı olumsuz tavırlar içinde olmaları sağlıksız bir ruh halinin yansıması olmalı.

Yaptıkları açıklamalar hür ve sağlam bir iradeyi yansıtmıyor.

Bunun en sağlam delili ise Irak’ın on yılı aşan bir süredir içine düşürüldüğü durumdur.

Bush’ların ülkeyi işgal planları ve şu an ülkenin içine düşürüldüğü hazin durumun üzerinden 26 yılı geçti ve bu zulmün daha ne kadar süreceği de belli değil!

1990 yılı Ağustos ayında yapılan 1. Irak işgalini esas alırsak, çeyrek asrı aşan bir zaman dilimi geride kalmış.

Irak bu işgal öncesinde İran’la savaşmıştı uzun yıllar (1980-1988).
Aradan fazla zaman geçmeden söz konusu işgal yapılmış.

Aslında Osmanlı İmparatorluğundan ayrılıp sözde bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmeye çalışması bu topraklara fazla huzur getirmemiş.

Özellikle 2003 yılındaki oğul Bush’un ikinci işgali ise ülkeyi o tarihten bu yana tam bir kaos ortamına sürüklemiş. O günden bu yana Irak toprakları büyük acılara maruz kalmış; kan ve gözyaşıyla sulanmış.

Bu işgal Irak halkının her türlü insanlık dışı muameleye maruz kalmalarına yol açmış.

Koalisyon güçlerinin önde gelenleri ABD ve İngiltere’nin bu savunmasız insanlara yaptıkları zulüm bir gün açığa kavuşacaktır.

Iraklı yetkililer emperyalist güçlerin İslam ve insanlık düşmanlığını görmek istemiyor.

O tarihten bu yana binlerce Iraklı hunharca hayatını yitirdi.

Binlerce küçük, büyük her yaştan insan hayatını haksız yere kaybetti.

Binlerce insan sakat kaldı.

Binlerce insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Ülke insanları birbirine düşürüldü…

Müslümanların en zayıf noktaları günümüzde fitneye çabuk düşürülmeleri, bu da emperyalistler için kullanacakları en büyük avantaj oldu ve olmaya devam ediyor.

Son günlerde Iraklı yetkililerin ülkelerinin içine düşürüldüğü bu hazin durumu bir tarafa bırakıp, ülkemiz aleyhinde demeçler vermeleri aklın, vicdanının, mantığın kabul edeceği bir çıkış değil.

Sen kalk bugün içine düşürüldüğün durumu ve buna sebep olan ortamı hazırlayanları bir tarafa bırak ülkemiz aleyhinde laflar et!

Buna kargalar bile ‘güler misin, ağlar mısın’ der.

Bu laflar devlet adamlığına yakışmaz.

Binlerce kilometre uzaktan gelerek ülkesini işgal ettiği gibi ülkeyi yangın yerine çevirenlere bir şey söyleyemezken, gerçek bir dostunu yaralamaya kalk.

Asırlarca birlikte yaşamış; dini aynı, kültürü aynı, tarihi aynı olan gerçek bir dost ülkeye karşı istemezük teraneleri sarf etmek aklın ve mantığın kabul edeceği bir durum değil.

Bu olsa olsa akıl meleksini kaybetmiş olmanın bir tezahürü olabilir.

Bari bu zulüm ortamını hazırlayan ve uygulayanlara bir şey söyleyemiyorsan başkasına da bir şey söyleme.

Bu açıklamalar olsa olsa işgalcilerin daha fazla at oynatmalarına ortam hazırlamak için yapılmaktadır.   

Bunun manası emperyalistlerin bu işte suflörlük yaptıklarıdır.

7 Ekim 2016 Cuma

Petrol fiyatlarının tahterevallisi




Petrol fiyatları ülkemiz ve gerekse dünya piyasalarında hep gündeminde kalmış.
Ekonominin önde gelen bileşeni olması nedeniyle her kesimin ilgisini çekmiş.
Hemen hemen bütün sektörler için temel bir bileşen, üretim maliyetlerinde belirleyici rol üstlenmiş.
Ekonomik faaliyetlerde temel bir girdi olması fiyatların ve enflasyonun düşme ve yükselmesinde temel bir çarpan olarak etkisini sürdürmüş.
Ülke içindeki etkileri yanında uluslararası alanda da stratejik önemini keşfedildiğinden beri sürdürmüş.
Amerika kendisinin petrole bağımlı olduğunu ifade etmiş.
Bu yüzden olacak ki bölgemiz uzun yıllardır huzura kavuşamamış…
2014 haziranında küresel ham petrol fiyatları 140 dolar/varile yükselmişken bu tarihten sonra düşüş trendine girdi.
Petrol harcamaları özellikle ülkemiz gibi yeterli ham petrol ve doğal gaz üretimi olmayan ülkelerin dış ticaretinde hatırı sayılır bir kalem oluşturmakta.
Dış ticaret açığının önemli bir bölümüne karşılık gelmekte.
Yaklaşık 28 aydır, iki seneyi aşan bir zaman zarfında fiyatlar aşağı yönlü seyretmiş, hatta bir ara bulunduğumuz yılın ocak ayında varil fiyatı 30 doların altına kadar düşüş göstermişti.
Son günlerde OPEC’in üretimi kısma kararı alması ve doların biraz yükselişe geçmesi ülkemizde petrol fiyatlarının az da yükselmesine neden oldu.
2014 haziran ayı öncesiyle mukayese yaparsak ve bu süre içinde oluşan enflasyon farkını da göz önünde bulundurursak şu andaki fiyatların iki yıl öncesine göre uygun olduğunu söyleyebilir.
Petrol fiyatlarını etkileyen önemli iki bileşen var biri küresel ham petrol fiyatlarının yükselmesi, bir diğeri ise doların TL karşısında değer kazanması. Bu iki temel çarpan petrol fiyatlarının düşme ve yükselmesinde rol oynuyor.
Doların uluslararası rezerv para birimi olması fiyatların sadece bizde değil diğer ülkelerde de değişimine ortam hazırlıyor.
Brent ve diğer petrol piyasasının son karardan sonra 50 doların üzerine çıkmasıyla konuyla ilgili analistlerin de yorum ve görüşlerinin beraberinde getirdi.
50 doların üzerine çıkması karşı rüzgârları harekete geçireceği, kapalı bulunan petrol kuyularının tekrar açılacağı, şeyl petrol üretiminin tekrar başlayacağı böylece fiyatların yeniden 50 doların altına çekileceği öngörülüyor.
OPEC’in günlük üretimi 32,5 – 33 milyon varilde tutma kararına yönelik yorum ise, petrol kartelinin fiyatları 70 veya 80 dolar civarına yükseltme niyetlerinin olmadığı, şimdilik bunun yerine 50-60 dolar arasında tutmayı amaçladıkları belirtiliyor.
Bu kararda niyetlerin OPEC ülkelerinin mali ihtiyaçlarını karşılamak olduğuna atıfta bulunuyorlar.
Bunun yanında son yıllarda alternatif enerji kaynaklarına yönelişin sürmesi, özellikle iklim değişikliği nedeniyle yeşil enerji kaynaklarına yönelme faaliyetleri de fiyatların aşağı çekilmesinde etkili olabilir.
Özellikle ülkemizin yüksek oranda güneşli gün sayısına sahip olması bu potansiyelin gelecek yıllarda daha fazla kullanılmasına ortam hazırlayacak. 
Yine rüzgâr ve hidroelektrik santrallerinin de ülkemiz enerji ihtiyacını karşılamada önemli rol oynayacaktır.

Otomotiv sanayinde hızlı bir şekilde alternatif enerji kaynaklarına yönelme, elektrikli araçların her alanda yaygınlaşma trendine girmesi de giderek fosil kaynaklı enerji tüketiminin azalmasında rol oynayacaktır.