Suriye rejimi politik ayaklanmanın başladığı günden beri üç yıl
içinde kendi insanına karşı her türlü silahı kullandı.
Herhalde üç yıldır Suriye’de yaşanan eşi görülmemiş vahşet ve
insanlık dramı insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir…
Bu arada, bu vahşete karşılık eşi görülmemiş bir küresel duyarsızlık
sergilendi.
Bugüne kadar âdete vahşete göz yumuldu. Bir caniyi korumak için
eften püften bahaneler ileri sürüldü.
Özellikle uluslararası toplumun önde gelen üyelerinin
duyarsızlığı bu vahşetin bu boyuta ulaşmasında rol oynadı.
Uluslararası toplum, BM ve BM Güvenlik Konseyi’nin bu insan katliamına seyirci
kalışı, konuyu zaman zaman kınama ve tenkitlerle geçiştirmesi ise insani
konudaki samimiyetsizliğin göstergesi olmuştur.
Aynı zamanda, bu tür olaylarda artık yetersiz ve yetkinsin
kalışını göstermiştir. Daha doğrusu mevcut yapının miadını doldurduğunu ispatlamıştır.
BM Güvenlik Konseyinin, Rusya ve İran’ın tutumu ise açık ve net
bir şeklide vahşeti desteklemekten başka bir şekilde yorumlanamaz...
Zulmünde zirveye çıkmış Suriye yönetimi ise hiçbir şekilde tenkit
ve kınamaya konu olmamıştır, kınama sadece yapılan vahşete yönelik olmuş.
Bu zalim yönetime her türlü destek verilmiştir ki vahşetinde bu
derece ileri gitmiştir.
Dünyanın başka bölgelerinde yaşanan çok daha hafif ihtilaflara karşı yapılan
tenkitlerde savaş suçu işlendiği, uluslararası hukukun ihlal edildiğini BM
zaman zaman dile getirdiği halde, Suriye içi bu ifadeyi kullanmakta zorlanmış,
hatta kullanmaktan kaçınmıştır.
Ayaklanmanın başladığı günden itibaren zalim yönetim her türlü işkenceyi
ve ister yasak olsun, ister olmasın her türlü silahı kendi insanları üzerinde
kullanmış.
Yani bu ülkenin gerçek sahipleri üzerinde denemediği silah bırakmamış.
Biyolojik ve kimyasal silahlar, misket bombaları ve son olarak
da varil bombalarını savunmasız insanlar üzerinde kullandığı gibi; bu ülke insanlarını
açlığa terk ederek kedi, köpek eti, yabani ot yemeye mahkûm etmiştir.
Bu insanlar Suriye’nin gerçek sahipleri olup, istekleri sadece
bugün bütün demokratik ülkelerde bulunan ve uygulanan demokratik hakların
verilmesi yönündeydi.
Bu istekleri verilmediği gibi eşi görülmemiş işkence ve
sıkıntılara maruz bırakıldılar.
Uluslararası toplum ve BM ise bu hususta ve bu insani konuda takındığı tavır ve izlediği politikayla savunduğu
değerleri bir bakıma ihlal etmiş ve samimi olmadığını dünyaya göstermiştir.
Şimdi son ele geçen görüntüler Suriye’nin zulümde sınır
tanımayan yönetiminin kendi insanlarına uyguladığı sistematik işkencenin açık
bir kanıtı olarak değerlendirilmekte.
Şimdi ortaya çıkan vahşet
görüntüler malumun ilamı oldu.
Ayaklanmanın başladığından beri gözaltında tutulan 11 bin Suriyeliye
insanlığın kabul edemeyeceği işkenceler yapılarak öldürülmüş. Açıkça savaş
suçu, insanlık suçu işlenmiş.
Bugüne kadar mevcut yönetim her türlü hukuki ve insani değerleri
ihlal ederek savaş suçlusu olduklarını tescil etmişlerdir.
Şimdi Cenevre II görüşmeleri yapılacak, Suriyeli muhaliflerin
son açıklanan vahşet görüntüleri kendilerinin ne denli haklı olduklarını ispat ederken,
mevcut yönetimin ise yapılan açıklamalar ve uluslararası hukuk çerçevesinde
savaş suçlusu ilan edilmesi ve gerekli yasal işlemlerin derhal yapılması için
çağrıda bulunacakları bir ortam olacak.
Küresel vicdanın umutları, Cenevre II görüşmelerinin zalim Suriye yönetimi hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılacağı bir süreç olmasıdır.