3 Ağustos 2010 Salı

Yaşadığımız Çevreler

Son yıllarda sık sık gerek yazılı ve gerekse görüntülü basında haber, yorum ya da gösteri şeklinde yerini almış ve kamuoyunun ister istemez gündemine girmiş konulardan biri de çevre.
Çünkü çevre insanı ve diğer canlıların yaşantısını doğumdan ölüme kadar olan bir zaman diliminde etkisi altına almakta, ihtiva ettiği şartlara göre söz konusu canlılara etki etmekte.
Çevre bir canlı organizmayı veya bir canlı topluluğu yaşama süresince etkileyen her türlü canlı ve cansız (sosyal, kültürel, tarihi, fiziki ve iklime bağlı) faktörlerin tamamı olarak tanımlanmakta. Çoğu zaman konuşmalarımızda aile çevresi, okul çevresi, arkadaş çevresi gibi ifadelerle konuyu dile getirmekteyiz.
Bu nedenle gerek şahsımızın ve gerekse çoluk çocuğumuzun bulunduğu çevreyi genellikle titizlikle seçmeye çalışır ve idealimizdeki çevre ortamını tercih ederiz.
Fiziki bir çevredeki havanın, suyun ve iklim olarak insan ruhunu ferahlandıran, rahatlatan bir şekilde olması; sosyal ve kültürel çevrenin ise bir insanın saygı duyduğu değerlere bağlı, milli ve manevi değerlere ters düşmeyen bir yapıda olması arzulanır.
Ancak çevre konusu sanayi devriminin başlaması ve kalkınmanın hızlanması ile özellikle 1970’lerin başından itibaren bir başka boyutu ile karşımıza çıkmaya başlamış. Bu yıllardan itibaren gerek ülkemiz ve gerekse dünyada organize çalışmalara başlanmış. 1972 yılında Stockholm, 1992 yılında Rio konferansı Birleşmiş Milletlerin organizasyonu ile Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı yapılmış. Çevrede aradığımız özelliklerin başında temizlik geliyor. Temizliğin kültürümüzde önemli bir yeri var. İslam dini temizliğe çok önem vermiş. Atalarımız temizlik konusunda başka milletlere timsal olmuş.
Osmanlı beldelerini gezen yabancılar gördükleri yerleri gıpta ile anlatmışlar. Sonuç olarak havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz, üretilen gıdaları ile beslendiğimiz çevreye gereken duyarlılığı göstermek herkes için bir görev.

Not: 1997 yılında Aktif İnsan dergisinde yayımlanan makaleden kısaltılarak alınmıştır.