14 Mart 2019 Perşembe

Avrupa parlamentosunun görüşmeleri askıya alması




Avrupa parlamentosu Türkiye'nin AB’ye giriş görüşmelerinin askıya alınmasını istedi.
Avrupa parlamentosu buna gerekçe olarak da insan hakları, hukukun üstünlüğü, basın hürriyeti gibi hususları ileri sürüyor.
Parlamento oylamasında karar lehinde 370 oy, 109 karşı ve 143 oy da çekimser kalmış, karşı ve çekimser oylara baktığımızda 252 adet yapıyor bu da ülkemiz lehine bir hayli parlamenter olduğunu gösteriyor.
Bu arada Parlamento 15 temmuz darbe girişimi nedeniyle uygulanan olağanüstü halin geçtiğimiz yıl kaldırılmasını memnuniyetle karşılamış.
Suriye’deki savaş nedeniyle Türkiye'nin göstermiş olduğu fedakarlığı da takdir ediyor.
Fakat parlamento Türkiye'nin başkanlık sistemine geçişine de karşı çıkıyor.
Bir yandan demokrasi havariliği yapıp diğer taraftan Türkiye'nin halkın hür idaresiyle yeni sisteme geçişini de hazmedemezken çelişkiye düşüyor.
Kısıtlı hürriyet ve insan hakları konusu Avrupa Parlamentosunun ileri sürdüğü diğer gerekçeler alınan kararda yer alıyor.
Çok sayıda aktivist, gazeteci ve insan hakları savunucularının hapishanede olması da parlamento kararının gerekçesi olarak gösteriliyor.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik görüşmeleri bu hususlar çerçevesinde askıya alınmış.
Bunlara rağmen parlamento iradesinin Türk vatandaşlarının arkasında olduğunu, politik ve diyaloga açık olduğunu ifade ediyor.
AP Gümrük Birliği modernizasyonunu da yukarıdaki şartlara bağlı görüyor.
AB fonlarının Ankara vasıtasıyla değil de sivil toplum kuruluşlar aracılığıyla yapılması gerektiğinin lüzumu belirtiyor.
Birlik bunu da demokratik hakların korunup gelişmesi için yaptığını ifade ediyor…
Avrupa Parlamentosunun almış olduğu bu karar aslında şaşırtıcı değil.
Aklı nasıl eserse o şekilde hareket ettiği biliniyor.
Nabza göre şerbet misali tutum sergiliyor.
Bilinen bir gerçek var ki o da Avrupa Parlamentosunun söz konusu değerlere sadık olmadığı, bu hususta istismar unsurunu iyi biliyor.
Birlik bu değerlere samimi olarak inanmış olsa, özellikle Suriye’de 8 yıldır uygulanan vahşete göz yummazdı.
Suriye en belirgin ve en çarpıcı örnek, bu hususta başka çok örnek var!
Söz konusu değerler bütün insanlığa teşmil olduğuna göre Suriye’de 8 yılı aşan bir süredir yapılan vahşeti her türlü temel insan haklarının ihlali olduğunu görmek istemiyor.
Mısır’da darbeyle iş başına gelen yönetimin binlerce insanı katlettiğini ve haksız idamlarını hiç görmek istemiyor.
Yine başka İslam ülkelerinde yıllardır devam eden temel insan hakları ihlalleri, hayatta kalma hakkını hiç dile getirmek istemiyor.
Zalimlere göz yumup bu ülkelerdeki mazlum insanların uğradığı haksızlıklar ve vahşetten bahis açmıyor.
İşine geldiği zaman bu değerleri gündeme getirmesi de bu değerlere olan samimiyetsizliğini gösteriyor.
Gazetecilik kisvesi altında veya benzer unvanlar altında suç işleyenlerin mazur görülmesini istiyor.
Avrupa Birliği ve batı bu çarpık anlayıştan kurtulmadıkça ülkemize olan bakış açısı değişmeyecek, değişmediği gibi söz konusu değerlerin tam manasıyla yer yüzünde uygulanması da zor olacak.
Kaldı ki Türkiye bu değerlere saygılı ve uygulanmasından yana olan demokratik hukuk devletidir. Teröristlerin değil, mazlum ve mağdurların her platformda savunucusu olmuştur.