Avrupa parlamentosu Türkiye'nin AB’ye giriş
görüşmelerinin askıya alınmasını istedi.
Avrupa parlamentosu buna gerekçe olarak da insan
hakları, hukukun üstünlüğü, basın hürriyeti gibi hususları ileri sürüyor.
Parlamento oylamasında karar lehinde 370 oy, 109 karşı ve 143 oy da
çekimser kalmış, karşı ve çekimser oylara baktığımızda 252 adet yapıyor bu da ülkemiz lehine bir hayli parlamenter olduğunu gösteriyor.
Bu arada Parlamento 15 temmuz darbe girişimi nedeniyle uygulanan olağanüstü halin geçtiğimiz yıl kaldırılmasını memnuniyetle
karşılamış.
Suriye’deki savaş nedeniyle Türkiye'nin göstermiş olduğu fedakarlığı da takdir ediyor.
Fakat parlamento Türkiye'nin başkanlık
sistemine geçişine de karşı çıkıyor.
Bir yandan demokrasi havariliği yapıp diğer
taraftan Türkiye'nin halkın hür idaresiyle yeni sisteme geçişini de
hazmedemezken çelişkiye düşüyor.
Kısıtlı hürriyet ve insan hakları konusu Avrupa
Parlamentosunun ileri sürdüğü diğer gerekçeler alınan kararda yer alıyor.
Çok sayıda aktivist, gazeteci ve insan
hakları savunucularının hapishanede olması da parlamento kararının gerekçesi
olarak gösteriliyor.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik
görüşmeleri bu hususlar çerçevesinde askıya alınmış.
Bunlara rağmen parlamento iradesinin Türk
vatandaşlarının arkasında olduğunu, politik ve diyaloga açık olduğunu ifade
ediyor.
AP Gümrük Birliği modernizasyonunu da yukarıdaki şartlara bağlı görüyor.
AB fonlarının Ankara vasıtasıyla değil de
sivil toplum kuruluşlar aracılığıyla yapılması gerektiğinin lüzumu
belirtiyor.
Birlik bunu da demokratik hakların korunup
gelişmesi için yaptığını ifade ediyor…
Avrupa Parlamentosunun almış olduğu bu karar aslında
şaşırtıcı değil.
Aklı nasıl eserse o şekilde hareket ettiği biliniyor.
Nabza göre şerbet misali tutum sergiliyor.
Bilinen bir gerçek var ki o da Avrupa Parlamentosunun söz konusu
değerlere sadık olmadığı, bu hususta istismar unsurunu iyi biliyor.
Birlik bu değerlere samimi olarak inanmış
olsa, özellikle Suriye’de 8 yıldır uygulanan vahşete göz yummazdı.
Suriye en belirgin ve en çarpıcı örnek, bu hususta başka çok örnek var!
Söz konusu değerler bütün insanlığa teşmil olduğuna göre
Suriye’de 8 yılı aşan bir süredir yapılan vahşeti her türlü temel insan haklarının ihlali olduğunu görmek istemiyor.
Mısır’da darbeyle iş başına gelen yönetimin
binlerce insanı katlettiğini ve haksız idamlarını hiç görmek istemiyor.
Yine başka İslam ülkelerinde yıllardır devam
eden temel insan hakları ihlalleri, hayatta kalma hakkını hiç dile getirmek
istemiyor.
Zalimlere göz yumup bu ülkelerdeki mazlum
insanların uğradığı haksızlıklar ve vahşetten bahis açmıyor.
İşine geldiği zaman bu değerleri gündeme
getirmesi de bu değerlere olan samimiyetsizliğini gösteriyor.
Gazetecilik kisvesi altında veya
benzer unvanlar altında suç işleyenlerin mazur görülmesini istiyor.
Avrupa Birliği ve batı bu çarpık anlayıştan
kurtulmadıkça ülkemize olan bakış açısı değişmeyecek, değişmediği gibi söz konusu değerlerin tam manasıyla yer yüzünde uygulanması da zor olacak.
Kaldı ki Türkiye bu değerlere saygılı ve
uygulanmasından yana olan demokratik hukuk devletidir. Teröristlerin değil,
mazlum ve mağdurların her platformda savunucusu olmuştur.