Tarım sektörü mevcut ve gelecek nesiller için hayati öneme sahip, bu
nedenle sürdürülebilir gelişmenin odağında bulunma zorunluluğu var.
Büyüyen nüfus ve
yükselen refah sadece enerji tüketimini, mallar ve hizmetlere olan talebi
artırmıyor, aynı zamanda tarımdan gıdaya, orman ve orman ürünlerine kadar olan
hizmetler ve ürünlere olan talebi de artırıyor.
Bu talebi
karşılamak ise kırsal sektörlerin verimliliğinde kesintisiz artışları
gerektirecek…
Tarım üretimindeki
handikaplardan biri de bozulan çevre.
Harap olmuş bir
çevrede dünya toplumlarının ekonomik ve sosyal gelişmelerini sürdüremeyeceği
gibi, hayatta kalmaları da mümkün olmayacak.
Birleşmiş Milletler
Sürdürülebilir Gelişme Hedeflerini karşılamak için gıda üretiminin ikiye
katlanması gerekiyor.
Kimyasal gübreler
kullanarak tarımda artan verimler meydana gelirken, ancak geleneksel tarımda
uygulanan yoğun çiftçilik faaliyetleri ise toprak kalitesini düşürüyor.
İklim değişikliği
hava desenlerini değiştirmeye devam ederken, öngörülemez hava şartları tarımsal
ürünlerin fiyatında oynaklığa sebep olacak en anlamlı faktör olarak görülüyor.
Gıda ve su kıtlığı, göç, işsizlik, sera gazı emisyonları, huzur ve barışın
sağlanması ve ekonomik gelişme gibi küresel sıkıntılarda tarımın göz ardı
edilemez rolü var.
Bu problemlerin çoğuna tarım sektörü çözümler sunuyor.
Sektöre sağlanan, uygulanan tarımsal pratiklerin sürdürülebilir bir gelişme
stratejisine sahip olması gerekiyor.
Tarımın sıkıntılarıyla baş etmek kamu ve özel sektör girişimlerini
kapsıyor.
Gıda ve suya, istihdama, gelire, refahın adil dağılımı gibi temel
ihtiyaçlara erişimi garanti etmek amacıyla bölgesel ve küresel seviyede olan
girişimleri entegre etmek, gerçekleştirmek ve sürdürmek stratejik öneme sahip.
Nüfus büyümesi ve diyet zenginleşmesi gıdaya olan ihtiyaçların 2050 yılına
kadar %60 artacağı tahmin ediliyor.
İklim değişikliği, küresel gıda sistemleri ve kırsal kesimin geçimleri
üzerine baskı ve çok yönlü zorluklar oluşturuyor. Böylece gıda verimliliği ve
üretimi azalma eğilimi gösteriyor ve kırılgan gıda üretim sistemlerine bir
baskı tabakası ekliyor…
Geçtiğimiz yüzyılda
yeşil devrim uygulaması tarımda verim ve üretim artışına neden oldu. Yeşil
devrimin verimli büyümesi sulama, organik gübre, haşere ve yabancı ot ilaçlaması
ve fosil yakıta dayalı çiftlik makinelerinin önemli oranda kullanımındaki
artışa bağlı oldu.
Yeşil Devrim ilk
olarak 1940’lı yıllarda Meksika’da başlamış. Meksika buğday ithal ederken, bu
teknolojiyi kullanmakla buğday arzının yarısını ihraç etmeye başlamış.
Yeşil devrim
teknolojilerinin dünya çapında yaygınlaşması ise 1950 ve 1960’lı yıllarda birim
başına üretilen kalorilerin miktarında önemli ölçüde artış olmuş.
ABD 1940’lı
yıllarda buğday ihtiyacının yarısını ithal ederken, Yeşil Devrim teknolojilerini
kullandıktan sonra 1950’li yıllarda kendine yeterli olmaya başlayıp, 1960’lı
yıllarda ise ihracatçı konuma gelmiş.
Fakat toplam bitki
üretiminde anlamlı kazanımlar elde edilmesine rağmen, yeşil devrimin
sonuçlarının tamamen pozitif olmadığı görülüyor.
Yeşil devrimin
üretim kazanımları yenilenebilir olmayan kaynak girdilerinin artan kullanımı
ile yüksekçe korele olmuş. Ancak bunların aşırı kullanımı ile önemli çevresel
maliyetlere yol açmış olduğu görülüyor.
Mevcut sürdürülemez
tarım uygulamaları kimyasal girdi bağlantılı.
Bu nedenle yeşil
devrimin devrini tamamladığı, sürdürülemez olduğu, iyileştirilmesi gerektiği
görüşü öne sürülürken çözüm olarak yeşil tarıma geçiş tavsiye ediliyor.