Türkiye üzerinde
uygulanmak istenen kirli senaryoların kısa zamanda bitmesi mümkün değil.
Çünkü Türkiye tartışmasız
İslam âleminin gerçek manada tek temsilcisi ve kalesidir.
Sömürü dünyasının sözde
medeni ve sureti haktan görünen aldatmalarına karşılık, ülkemizin mazlum milletlere
sahip çıkarak duçar oldukları insanlık dışı ortamdan kurtulmaları
için gerçek manada savunan tek ülke olduğuna şahit oluyoruz.
Sömürü dünyasını hain
emellerini gerçekleştirmek için bu kaleyi yıkmanın çabası içinde olduklarını
unutmamak gerekiyor.
Toplum düzenini bozmanın en
etkili silahı fitne çıkarmak ve toplum katmanlarını birbirine düşürmekten geçiyor.
Geçmişe baktığımızda
yabancı ajanların kullandıkları malzemeler sağ sol çatışması, alevi Sünni çatışması,
öğrenci çatışmaları gibi toplumsal hareketleri uygulamaya koyarak ülkemizde kaos ve anarşi ortamı oluşturmak
için çaba sarf ettikleri bilinen acı bir gerçek…
70’li yılların öğrenci
olayları 12 eylül 1980 askeri hareketiyle son buldu.
Ancak 1984 yılında PKK
hareketi başlatıldı!
Bu vahşi hareketin
yaptığı katliamların sözde gerekçesi hak elde etme üzerine kurgulanmıştı.
30 yılı aşan bir zamandır
bu örgütün vahşeti devam ediyor.
Her bakımdan ülkemize
büyük zararlar vermiştir.
Bu hareketin en büyük
destekçisi dış güçler ve onların içerdeki işbirlikçileri olmuştur!
Bin yıllık ortak maziye sahip olan bu ülkenin insanları birbirlerine düşürülmek istendi.
Duygularını sömürdükleri
bölge insanı ve dağa kaçırıp beyinlerini yıkayarak adeta bir robota çevirerek
menfaatleri için kullanarak ölüme sürdükleri ise bu insanların çocukları oldu!
Çok sayıda şehit verdik, şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Türkiye güçlendikçe bu
sömürü güçlerin hainlikleri ve hileli oyunları bu gücü zayıflatmak için çeşitlenecektir…
Terör örgütlerinin değişik
isimlerle; kimisi ırkçılık, kimisinin güzel dinimizi tam anlamıyla istismar ederek birkaç
koldan saldırdıklarını şahit oluyoruz.
Ellerindeki beyinleri
yıkanmış, robotlaşmış silahların biri tükenirken bir diğerini devreye
aldıkları bilinen bir gerçek.
Biri devreden çıkarken,
bir diğeri devreye girmiştir.
Geriye dönüp baktığımızda
bu hep böyle olmuş.
Ülkemiz bir nevi fasit
daire içine, içinden çıkılmaz bir duruma sürüklenmek istenmiş.
Çözüm süreci istismar
edilmiş, süreci karşı taraf samimi bir şekilde değerlendirmemiş.
Neticede bu konudaki kararlılığın
terörün tamamen bitmesi yönünde olması memnuniyet verici bir yaklaşım.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz
gibi sömürü dünyasının kullanacakları çok malzemenin varlığını unutmamak gerekiyor.
Ülke ekonomisini,
istikrarını, huzur ve güvenini geçmişte bozan unsurların neler olduklarına
baktığımızda; bunların 70’li yıllarda acı sonuçları olan öğrenci olayları, işçi
olayları olduklarını biliyoruz.
Bu konuda ihtisas sahibi
olan sömürü dünyası bunları tekrar kullanabilecekleri gibi başka malzemeleri de
devreye alabilecekleri ihtimalini de gözden uzak tutmamak lazım.
Netice olarak Türkiye’nin
caydırıcı özelliğinin güçlenmesi bir zarurettir, bu özellik güçlendikçe gerek
ülkemizin huzur ve güveni ve gerekse İslam âlemindeki mazlumların huzura
kavuşması kolaylaşmış olacaktır.